PRAG GEZİ YAZISI

Herkese yeni gezi yazısından selamlar,
Şu an göreceğiniz satırlar bir insanın hayatında yaşadığı en zorlu günlerin nasıl geçtiğine dair izler taşıyacaktır. Prag benim için nedir deseler, yaşam mücadelesi derdim. Çünkü gerçekten öyle. İlk kez tam anlamıyla dışarıda kalmıştım. Ve ilk kez Interrail mantığını iliklerime kadar hissetmiştim.
Uzatmadan bu macerayı sizinle de paylaşmak istiyorum.

İlk başlamam gereken nokta buranın oldukça soğuk olmasıydı. Ağustos ayındaydık ve gece 5 te hava 10 derecelere kadar düşmüştü. Ya gerçekten havası böyleydi ya da biz çok şanssızdık. Zorlu bir prag gezintisi olacağı baştan belliydi.

Şehir hareketli, genç turist oldukça fazla bu yüzden ortalıkta alkollü bağıran tipler görmeniz çok olası. Evsizler de bir o kadar fazlaydı.(biz de dahil) Şehirdeki ilk gözlemlerimizi gece saat 5 te yapmak biraz ön yargılı bir yaklaşım oldu tabi. Biz iki arkadaş hostel de kalmayacağımız için çantalarımızı kalan arkadaşların odalarına bıraktık. Burada kullanılan para birimi de CZK. Komisyonlu ya da komisyonsuz olduğu zaman arasında bir fark göremedik, o yüzden komisyon kesmeyen yerlerden paranızı çevirebilirsiniz. Kahvaltı yapmak için yerel marketleri kullanmayı tercih ettik. Sandviç ve kahve gününüzü kurtarabilecek bir tercih. Kahve için, bildiğimiz bir yer olsun diye Starbucks'a gitmiştik. Kahve ortalama 35-40 CZK idi. Burada Starbucks ile ilgili ufak detayı paylaşma ihtiyacı hissettim. O da şu, uygulamanızda olan hediye içeceğiniz sadece kendi ülkenizde geçerliymiş. Biz beleşçilik yapıp denemek istedik fakat orada geçerli olmadığını söylediler. Bu küçük bilgiden sonra aldığımız enerjiyi vermeye geldi sıra.

Ara ara yağmur yağdığı için zorluk yaşandı elbette, şehir Budapeşte gibi iki kısımdan oluşuyor. Köprü ile ayrılan noktada ufak bir adacık var. O da farklı bir hava katıyor manzaraya. Bizim ilk durağımız Eski kent meydanı olmuştu. Burası eski zamanlarda pazar olarak kullanılıyormuş. Ayrıca şehrin birçok sembolik noktasını burada barındırıyor. Astronomik Saat, Belediye sarayı, Tyn Kilisesi, Aziz Niklaus Kilisesi... Aklıma gelenler şu anlık bunlar. Aynı zamanda önceden birçok liderin idamı da bu meydanda gerçekleşmiş.
13. yüzyılda Belediye binası tamamlandıktan sonra bir kule olarak Astronomik Saat Kulesini de eklemişler. Bu yapıyı ilginç kılan şey, her saat başı dans eden bir figürün ortaya çıkması. Bu kuleyi üçe ayıran ve her kısmı için farklı anlam yüklemelerini de ilginç bulmuştum. İlk kısmı ölümü, açgözlülüğü, sefayı ve kibiri temsil eden heykeller barındırırken; zamanı, güneşi ve ayın hareketlerini  gösteren heykeller ikinci kısımda yer alıyor. En sonda ise günün tarihini ve burçları gösteren kısımı mevcut. Kulenin en üstüne çıkıp şehri yukarıdan gözlemleyebiliyorsunuz. Bizim gittiğimiz sıra tadilat olduğu için bu fırsatı değerlendiremedik. Tyn Kilisesi ise 200 yıl inşa süresine sahip bir yapı. Şehirde kendini çok belli eden, gotik tarza sahip bir kilise. Ayrıca içinde astronom olan kişinin mezarı da yer almakta. Aziz Niklaus Kilisesi inşa edildikten sonra Mozart'ın buraya gelip yaşadığı süre boyunca klasik müzik alanında önemli bir merkez haline gelmiş.

Meydandan çıkan bir sokakta rastladığımız ve yolun tam ortasına kurulmuş Barut Kapısına denk geliyorsunuz. Burası Kral yolunun başlangıç noktasını oluşturan kapı.
Barut kapısı


Eski kent meydanından başka bir meydan daha mevcut. Şehirdeki yapılar ve yerler birbirinden uzak olduğu için gün içerisinde çok farklı lokasyonlara gitme şansınız olmuyor. Bu meydanlardan diğeri de Wenceslas Meydanı. Uzun bir cadde ve kenarlarda herkesin bildiği dükkanlar, yerel lezzetlerin olduğu lokantalar, tatlıcılar, eğlence mekanlarına ev sahipliği yapıyor. Ayrıca şehrin en kalabalık noktalarından biri. Eski zamanlarda at pazarı olarak kullanılıyormuş. Son yüzyılda ise kendini yakan bir öğrencinin, komünist rejiminin yıkılmasına neden olan olayların yaşandığı yer olarak geçiyor. Kısaca önemli politik olaylara ev sahipliği yapmış bir yer ayrıca.

3 gün buralarda olacağımız için ilk günden kendimizi yormak istemedik. Hava karardığında akıllarda ise tek bir soru vardı. Nerede uyuyacaktık? Her zamanki gibi insanların aklına fast food restoranların geliyor. Öyle de yaptık. İlk gittiğimiz Mc Donalds'ın gece 3 te kapandığını öğrendiğimiz an çok acıydı. Çünkü uyumuştuk ve uykumuzdan uyanıp tekrar bir yer arayışı içine girmiştik. O da KFC oldu. Her şey çok güzel gidiyordu sıcak bir yuva bulabilmiştik ta ki o görevli gelene kadar. Evet, bizi dilenci sandı ve sabahın 5'inde oradan çıkmamızı istemişti. Biz de soğutan donmamak için uyumayalım dedik ve günün doğmasını beklemiştik. Yaklaşık 2 saat uyumuşuzdur. Ama tabi ki gezecektik. Uyku buna engel değildi. İkinci günümüzde bir market bulup yoğurt alıp burada da tarifini paylaştığım granola ile bir kahvaltı yapmıştık. Oldukça tok tutuyordu.

İlk gittiğimiz yer tam şehir merkezinde olmayan Dans Eden Ev olmuştu. Burası 2. dünya savaşı sırasında, Amerikan ordusu tarafından gerçekleştirilen, hava saldırısında yıkılan eski yapının yerine inşa edilmiş. Cam ağırlıklı kısım kadını diğer taraf ise erkeği temsil ediyor. Özgün tasarımı sayesinde birçok kişinin de ilgisini çekiyor. Şuanda otel, restoran ve sanat galerisi olarak faaliyet gösteriyor. Birçok kişi terastaki restorandan şehir manzarasını seyretmeyi tercih ediyor.

Dans Eden Ev


Yolumuza devam ederken burada çok sık karşılaştığımız trdelnik tatlısını denemeye karar vermiştik.
Şekerli bir hamuru kalın çubuklar etrafına sarıp fırında pişiriyorlar. Eski kent meydanında seyyar sıcak şarap satıcıları, şaraplarını bu tatlı ile ikram ediyorlar. Kokusu zaten tüm şehir sarıyor. Biz 345 CZK ile içi çikolata ve kremalı olanını denemiştik. Güzel bir öğündü bizim için.


Trdelnik

Köprünün bir kısmını bitirdik sayılır. Biz de biraz karşı tarafı keşfetmek istedik ve Charles Köprüsünden karşıya geçtik.

Charles köprüsü, şehrin en ünlü köprüsü. Listelerde de en başta yer alır. Üzerinde yaklaşık 30 tane heykel var. Hepsi replika. Orjinalleri ulusal galeri Lapidariumda yer alıyor. Aralarında en ünlü heykel ise Bohemyalı Aziz Jan of Nepomuk. Azizin, kralın kendisini aldatan karısının günahlarını itiraf etmeyi reddettiği için şehit edildiği düşünülüyor.En çok bilinen heykel hikayesi bu olduğu için bundan bahsetmek istedim.

Charles Köprüsü


Artık köprünün diğer tarafındaydık buradaki ilk durağımız Prag Kalesine çıkmak oldu fakat çıkmadan önce denk geldiğimiz bir botanik bahçe vardı. Biz de neden girmeyelim deyip hemen orayı da keşfe çıktık. Birçok tropikal bitki ve kelebeklerin uçuştuğu bir yerdi.




Sonrasına tepeye doğru yorucu bir çıkış gerçekleştirdik. Ve oradaydık. Dünyanın en eski kalesi ve en büyük kale kompleksi olarak Guiness Rekorlar kitabından yer alan Kale. İçinde saraylar, kiliseler, katedraller, bahçeler, adalar, dar sokaklar yani başlı başına ufak bir şehir barındırıyordu. Buraları keşfederken en hoşuma giden kısım altın yol olmuştu. Altın yol deyince aklınızda kraliyet üyelerinin yürüdüğü yol olarak canlanmasın. Önceden kuyumcuların yer aldığı bir yer olduğu için bu ismi almış. Yoksa o kadar sevimli bir yer ki sanki bir çizgi filmin içinde gibisi hissediyorsunuz. Küçük ve rengarenk evler. Hediyelik dükkanları da barındıran bu yolda, kısa süre burada ki evlerden birinde Franz Kafka kalmış. Yer alan güzel bir detay daha var var 9. yüzyıldan beri süren ve taç giyme törenlerinin yapıldığını öğrendik fakat gündüz vakti olduğu için biz onu kaçırmışız.  Giderseniz görmeyi unutmayın.
Fotoğrafları paylaşmak isterdim fakat çok büyük olduğu için yapılar kadraja sığmadı. O yüzden sizi bu görsellerden mahrum bırakıyorum.

Karanlık çökene kadar vakit geçirdik. Ama yine de gezmeyi bitiremedik. Çünkü oldukça büyük bir yerdi. Hatta ufak çaplı bir kaybolma da yaşadık diyebilirim. Geri dönmek için yola koyulduk. Ve yine o soru akıllara geldi. Bugün nerede uyuyacaktık? Cevap bulamayınca bir süre yine KFC de takılıp sabah tren garına gitmeyi düşündük. Burada da vermek istediğim bir bilgi var. Bazı ülkelerde garlar 7/24 açık iken bazıları da burası gibi 2 de kapanıp 4 gibi açılıyor. Buna güvenerek hareket etmemenizi öneririm. 2 saat uyumuşuzdur diyebilirim. Ama olsun hiç yoktan iyidir diyerek kendimi motive ettim o sıra herhalde. Motivasyonumu bir tık daha düşüren şey ise çok gezdiğimden dolayı oluşan bacak ağrımdı başta çok hissetmesem de Eski Yahudi mahallesini gezmeye geldiğim an kilitlendim ve bulduğum bir banka yığıldım. Arkadaşlarıma beni geride bırakmalarını söyleyip bir sinagogun arkasında inzivaya çekildim. Alsında hayata ara vermek iyi oldu. Şehri hissetmem için de bir fırsat olmuştu.
Bu bölgede yaklaşık 6 sinagog var. ayrıca Avrupa'nın en eski ve en büyük Yahudi mezarlığına da ev sahipliği yapıyor. Prag'ta gibi hissettirmeyen, kendine has havası olan bir yerdi.

Kendine has bir havası demişken sonraki durağımız olan Kampa Adası'nın da havası bir başkaydı. Gerçekten bu şehirde en zevk aldığım yerlerden biriydi. Her şey çok canlı,samimi ve cıvıl cıvıldı. . Nehir kenarında yer alan kurabiyecilerden taze yapılmış tarçınlı kurabiyelerin kokusu ortalıklarda dolaşıyordu.

Kampa Adası
Kampa Adası



Beatles dinleyicisi olarak John Lennon duvarını merakla arıyordum. Buldum fakat benim için tam bir hayal kırıklığıydı. Fotoğraf bile çekemedim. Çünkü çekilecek bir yer bırakmamışlardı. John Lennon hariç her şey vardı. Spreylerle karalanmıştı. Tekrar adanını nehrin kenarında kalan yerine geldik. Parkta yoga yapan kalabalık bir ekip vardı. Gidip dahil olmak istedim fakat bankta oturup dinlenmek o an yapabileceğim en mantıklı hareketti. Bir miktar orada uyudum. Buna ihtiyacım varmış çünkü. Uyandığımda ise Petrin tepesi için artık hazırdım. Adeta bir savaşçı gibi. Savaşçı diyorum çünkü çıktığımız tepeye gerekten 70 derecelik açıya sahip bir eğimle tırmanmıştık. Etrafta gül bahçeleri, astronomi evleri mevcuttu. Tepeden aşağıya doğru devam ederken birçok yapıya, eski kaleye girip çıkıp tırmandık.

Petrin'de birtakım maceralardan gelen görsel

Artık bizim için dönme vaktiydi. Yorgunluk ve uykusuzluk. O anlar kendimi çok şey görmemiş ve öğrenmemiş gibi hissetsem de şuan geriye dönüp bakınca aslında birçok yapıyı hatırlayıp hikayesini öğrendiğimi fark ettim. Of bir de uykumu alsaydım neler olurdu bilemiyorum.Ama bir kez daha gezmeyi hak eden bir şehir olduğunu düşünüyorum.
Çok güzeldin Prag !
Son saatler toparlanmak için hostele gidip arkadaşlarımızla birlikte sabah ki tren için son hazırlıkları yapıyorduk. Bundan sonraki yolculuğumuz Berlin'e olacak. Bir sonraki yazım için beklemede kalın.
Sağlıcakla. :)

Yorumlar

Popüler Yayınlar