BUDAPEŞTE GEZİ YAZISI

Herkese selamlar!

Bir önceki Venedik gezisinden sonraki istikamet Budapeşte oldu.
Günün erken saatlerinde ülke değişimini trenle yapmayı tercih ettik. Interrail biletimizi tam bu noktada başlatmış oluyorduk. Fakat bilgisizliğimiz ile ekstra 10 Euro vererek rezervasyon yaptırmıştık. Oysa binince fark ettik ki rezervasyonsuz oturulan yerler de oluyormuş. Biz yaptık siz yapmayın derim.

Tam bu esnada bizi yaklaşık 6 saatlik bir tren yolculuğu beklediği için tavsiyem, yanınıza marketten bir şeyler almanız. Aksi takdirde tren içindeki yiyeceklere olduğundan daha pahalıya sahip oluyorsunuz. Aktarma noktalarına dikkat etmekte de fayda var. Biz bir aktarma yaparak şehre ulaştık.

Buradaki hostele 2 geceliğine 22 Euro vermiştik. Tam şehrin merkezi değildi ama yürünebilecek bir mesafeydi.
Buranın para birimi HUF. Bizim hostel ile anlaştığımız para birimi Euro bu olduğu için normal ödeme gerçekleştirdik.

Ertesi gün için kahvaltımızı marketten bir şeyler alarak tercih ettik. Lidl marketinde günlük taze olarak çeşitli hamur işi çıkıyor. Tatlısından tuzlusuna her çeşit var. Tanesi 150-250 HUF arasında değişiyor. Enerji depoladıktan sonra yola koyulmuştuk. Yürürken karşımıza çıkan ilk yapı Aziz Stephen'ın Bazilikası olmuştu. Budapeşte'nin en büyük kilisesi. Öncesinde katedral fakat sonrasında Papa'nın emri ile bazilikaya çevriliyor. Bazilikaya giriş ücreti yok ama Budapeştenin panaromik görüntüsü için 400 HUF vermeniz gerekiyor.
Bu bazilika kurulduktan sonra şehir burada konser yapmaya başlamış ve biz gittiğimizde de şanslıyız ki konser hazırlıklarına denk geldik ve akşamında yine aynı civar da bir restoranda otururken müzik şölenine eşlik ettik.
Aziz Stephen Bazilikası

Şehri keşfetmek üzere çıktığımız bu yolda parlamento binasını görmeye de gittik tabi ki. Ama bir de akşam görün. Gerçi Fisherman den görmenin tadı çok başka.
Koskocaman 96 metre yüksekliğindeki yapı. Az önce bahsettiğim Bazilika da aynı yükseklikte. Bunun sebebi de din ve devletinin eşitliğini sembolize ediyor olması. Zaten Budapeşte de 96 metreden fazla bina inşa etmek yasakmış ki 96 rakamının anlamına birçok yerde de denk gelebilirsiniz.
Parlamento binasına gelince, aslına ben daha çok eskidir diye umuyordum ama sadece 100 küsür yıllıkmış. tabi bu içerisinde kraliyet mücevherleri ve tacı olmasını değiştirmiyor. Buna rağmen havanın kirliliğinden dolayı dış cephede çok fazla hasar var.
Parlamento Binası Yan Cephe
Dönüş yoluna doğru geçerken hemen parlamento binası yakınında Ayakkabılar anıtı var. Ayakkabıların hepsi demirden ve Tuna ya doğru bakıyor. Üzücü hikayesi ise Naziler zamanında Yahudileri Tuna kıyısına dizip vurmadan önce ayakkabılarını çıkartıyorlarmış. Sebebi ise zamanında ayakkabıların çok değerli olması ve ölüler düşünce ayakkabıların da düşmesi engellemek. Bu trajik hikaye için geceleri mum yakıldığı söyleniyordu fakat biz akşamda gittik böyle bir şeye rastlamadık.

Bu esnada artık karnımız acıkmış bir şekilde yemek yeri arıyorduk İlk kriterimiz Euronun 8 olduğu dönem de tabi ki ucuz bir yer olmasıydı böylece KFC yine, vazgeçilmezimiz olarak karşımıza çıktı. Yemek piyasasından bahsedecek olursam Zinger Menü 845 HUF idi. Ayrıca sınırsız içecek hakkınız oluyor. Sonrasında arkadaşlarımızın bir İtalyan tanıdığı ile buluşup günümüzü geçirdik. Yemekten sonra Hard Rock'a gidip kendisi ve bizim yaşlarındaki çocuğu ile tanıştık ve sonrasında bir restoranda yemek yiyip keyifli bir gün geçirmiştik. İşte bahsettiğim o restoran tam olarak bazilikanın oradaydı yanımızda opera ile birlikte çok güzel bir etki yaratmıştı. Yaşıtımız olan yeni arkadaşımızla birlikte barların olduğu bir bölgeye doğru geçip günümüzü orada sonlandırmıştık

Ertesi gün marketten kahvaltılık alıp hostel mutfağında bir şeyler hazırlayarak yaptık. Hostel tercihini bu yönde yapmanızda fayda olabilir. Zaten rezervasyon yapmadan önce bunun bilgisine erişebilirsiniz. Ardından enerjimizi topuklarımıza verip Buda yolunu tutuk. Chain Bridge den geçerek Buda kalesine vardık.
Chain Bridge
Aslında bu köprünün büyüsünü akşam fark ediyorsunuz. Tuna nehri üzerinde adeta parlıyor. Bu köprü de diğer köprüler gibi savaşlar sonrasında maalesef hasara uğrayıp yıkılmış, sonrasında İngiliz bir mühendis tarafından tekrar inşa edilmiş. Hatta yapan kişi büyük bir titizlikle inşa ettiği için eğer bir hata bulan olursa kendini köprüden aşağı atacağını söylemiş. Aslında evet, köprüde estetik ve teknik açıdan hata bulunmuyor fakat küçük kızın ağlaması fark edilene kadar.  Küçük kızın ağlama sebebi köprüdeki aslan heykellerinin dilinin olmaması. Evet bu bir hata olarak görülüyor. Bu şekilde tüm gözler mühendise çevriliyor ve o kişide sözünü tutuyor. Kendini Tuna nehrine bırakıyor. Tabi köprünün çok yüksek olmaması, onun için sadece sıcak havada şöyle bir serinleme aktivitesi olarak görüyordu. Böylece sözünü de tutmuş oldu.

Ulaştığımız buda kalesinin maalesef fotoğrafını bulamadım. Çekmemiş bile olabilirim. Çünkü adeta içinde kayboluyorsunuz. Fakat oradan bir fotoğrafım var ki kadrajımın bu kadar iyi olduğunu ben bile bilmiyordum. Zamanında 31 kez kuşatma altına alınan kale, dev şövalye odasıyla Avrupa'nın en büyük saraylarından biri olarak anılıyordu. Sonrasında gelen krallar bunun da küçük olduğunu düşünerek saray bahçesini eklemiş. Tarih ilerleyen döenmlerinde Türkler tarafından da ele geçirilince aslında geriye bir eser kalmamış. Bu noktada çok kez restorasyon aşamasına girip yine birçok kez zarar görerek günümüze ulaşmış. Yani bu kalenin çok fazla yaşanmışlığı var.
Buda Kalesi'nden çekilen ve bahsettiğim o müthiş  kadraj

Yürüyerek Fiserman's Bastion'a vardık. İşte şehrin gece seyir tepesi. Adının nereden geldiğini soracak olursanız orta çağda buraya yakın bir balık pazarının bulunmasından geliyor. Tarihteki savaşlarda bu balıkçılardan çokça yardım alınmış ve onun anısı niteliğinde bu adı vermeyi uygun görmüşler. Yapıda yer alan 7 tane kule de 800'lü yıllarda buraya yerleşen 7 kişilik Macar kabilelerini temsil etmekte. Buradan nehir ve parlamento manzarasını izlemek istiyorsanız giriş katındaki kuleden izleyebilirsiniz. Üst kattaki kule için ücret isteniyor. Tabi bizim gibi kuralları çiğnemek için geldiyseniz turnikeyi atlayarak çıkabilirsiniz :) Tavsiye edilmez.
Her ne kadar bir önceki kadar güzel bir fotoğraf çekemesem de o anın büyüsüne kapılıp çekmeyi unuttuğum yerlerden. Affedin.
Fisherman's Bastion

Artık son gecemizi geçirmek üzere dönüş yaptık. Normalde son gece biz 2 arkadaş dışarıda kalmayı düşünüyorduk fakat hostelde ki yetkiliden kalan arkadaşlarımız rica etmişler, odamıza gelebilirler mi gibisinden, bunun üstüne kabul etmiş. Böylece biz 2 kişi başımızı sokacağımız bir çatı bulabilmiştik. Yani hsotel sahipleri bu tarz konulara sıcak bakabilirler, aklınızda bulunsun. Buradan onlara selam olsun.

Ve son günümüzde Gallert tepesine çıkmayı planladık. Burayı baya tırmanıyorsunuz arkadaşlar. Yani ter dökmek şart. Tabi isterseniz teleferikte kullanabilirsiniz. Ya da taksi Ama Euro o zamanlar 8 civarında dolaştığı için dedik ki ne gerek var. Varmış arkadaşlar. Tercih sizin tabi. Yeşillikler içinde tırmanmakta güzel bir deneyimdi. E sonuna ulaşınca da başarı hissi olmuyor değil.
Gallert tepesi


Buradan biraz bahsetmem gerekirse ismini o zamanda hristiyanlığı yayma çabası içinde olan Gallert Sagredo'dan alıyor ki ilerleyen yıllarda efsaneye göre isyancılar Gallert'i bir varilin içine  koyup tepeden yuvarlıyorlar. Tepesinde birkaç heykele de ev sahipliği yapıyor. Bunlardan biri Nazi işgaline karşı direnişi temsil eden bir özgürlük heykeli.

Diğer hedeflediğimiz yer ise Kahramanlar meydanıydı. Burası resmi törenlerin yapıldığı yer olarak geçiyor. İki tarafında yer alan heykeller Macar krallarını temsil ediyor.
Kahramanlar Meydanı
Meydanın arkasında ise sizi harika bir yer bekliyor. Gölet ve Vajdahunyad kalesi. Kale önceleri kartondan yapılmış. Avluda ücretsiz dolaşabiliyorsunuz. Kalenin önündeki gölette ufak tekne kiralanabiliyor. Kışın ise buza dönüşüyor ve buz pateni yapılabiliyormuş.
Vajdahunyad Castle

Burayı da turladıktan sonra artık dönüş vakti için hazırlık gerekiyordu. Tren yolculuğu için market alışverişi yapmak şartı Sonrasında geceyi tren garında geçirmek için hazırlanmıştık. Gittiğimizde ise bir deli ile karşı karşıyaydık. Yani deli demek doğru olmaz ama 4 saat boyunca bir insan kendi kendine konuşamaz. Yani bir noktada yorulması gerekiyordu. Biz bir dakika olsun susacağına inanmış bekliyorduk. Ama gerçekten susmadı. Tabi ben bir ara uyudum ama insan bir tedirgin de olmuyor değil. Arkadaşlarım içinse durum daha zordu onlar uyuyamamıştı. Burada verebileceğim tek tavsiye tren garlarına çokta güvenmeyin. İnternette dolaşan tren garları kalmak için güvenlidir ibaresini dikkate almayınız. Ki bu konuya Berlin gezi yazımda detaylıca değineceğim. O zaman ileri ki gezi yazılarında görüşmek üzere.

Yorumlar

Popüler Yayınlar