VENEDİK GEZİ YAZISI, BİZ NELER YAPTIK?
Merhaba gezi yazısı okuyucusu. Bugün de Venedik
gezimizden bahsetmek istedim. Romantik atmosferiyle kendine hayran bırakan bu
şehir, benim Avrupa içerisindeki favori şehrim olmaya hak kazandı. Lagünlerin
üzerine harika bir planlamayla kurulmuş şehir.
Floransa’dan tren
bileti bulup 1 aktarma yaparak buraya ulaştık. Ulaşmadan önce Bologna’da
aktarma yapmamız gerekiyordu. Biz indiğimiz yerden aktarma yaparız diye düşündük
ama yanlış düşünmüşüz ve bunu son 10 dakika fark ettik. Aceleyle başka
peronların olduğu alana ilerledik. Yani size tavsiyem biletinizi kontrol edin.
1-2 saatlik tren yolculuğundan sonra artık Venedik’teydik.
Bizim için artık zorlukların başladığı yerdi. Çünkü
burada hostelde konaklamayacaktık. Avrupa’da genelde Venedik ve Amsterdam hostel
fiyatları diğer şehirlere göre her zaman daha pahalı oluyorlar. Bunu düşünerek
mat almıştık yanımıza ve tren garında uyusak ne kaybederiz ki demiştik. Bir şey
kaybetmedik. Yalnız tren garının şöyle bir sıkıntısı var. Gece 2 gibi kapanıyor 4.30 gibi açılıyor. O yüzden biz hiç hareket etmeyelim uykumuz kaçmasın diye hemen yan tarafında bulunan sessiz sakin yerde uyumayı tercih ettik. Mis gibi de uyuduk. Hatta en konforlu uykumu bu Avrupa şehrinde geçirdim. Çünkü ilerledikçe felaketelşiyor, bunu gelecek gezi yazılarında göreceksiniz. Fakat bu noktada diğer iki arkadaşımızın rolü büyüktü. Onlar
hostelde konaklayacakları için çantalarımızı onlara bırakıp yüksüz bir şekilde
şehiri turlama fırsatımız oldu. Onlara da buradan selam olsun.
Gelelim Venedik hakkındaki gözlem ve yorumlarıma. İlk başta
dar ve çok sokağı olduğu için kaybolduğunuzu hissediyorsunuz fakat sürekli
aynı yere çıkıyorsunuz. Karışık ama bir o kadar da küçük bir şehir. Yerli halkın
olduğu yerlerde evlerin panjurları sürekli kapalı. Bunu çok fazla turistin
olması ve halkın bundan sıkılmış olmasına bağladım. Bunu nereden anladın
diyecek olursanız panjurlar kapalı ama evin içinden tabak sesleri, piyano
sesleri geliyor. Buradan anladım yani.Yoksa bir insan neden gün ışığı girmeyen bir yerde oturmak istesin ki?
İlk günümüzde dar
sokaklarda dolaşıp şehri biraz keşfetmek istedik. Ve bu zamana kadarki yediğim
en iyi pizzayı burada yedim. 2 dilimi pizza ve
içeceği 5 euro ya gelmişti. İncecik ve taptaze.
Tanesi 2 Euro olan pizza |
Rialto Köprüsü |
Saray arkasında kalan yapı ise San Marco Bazilikası. Diğer
adıyla Altınların Kilisesi. Bu kilisenin en ilgi çekici hikayesi yapının
İstanbul'daki Ayasofya Kilisesi örnek alarak yapılmış olması. Bu kilise artık yok tabi.
Çünkü camiye çevrilmiş ve Fatih Camii olarak adlandırılıyor. Asıl
konumuza geri dönecek olursak Bazilikanın kubbelerinden birinin işlemelerinde 2000 den fazla zümrüt, yakut, inci ve safir kullanılmış olması. Bu zenginlik karşısında insanın ağzı açık kalıyor.
Sol: Aziz Mark'ın Çan Kulesi Arkada: San Marco Bazilikası Sağ:Dükler Sarayı |
Ahlar Köprüsü |
Fotoğrafını çekmediğim ama çok sevdiğim bir nokta daha var.
Oraya sadece gidin yanınıza da bir şarap alın ve anın tadını çıkartın günün
yorgunluğunu atın. Santa Maria della Salute Bazilikası arkasında kalan denizin
dibinde ve tüm Venediği karşısına alan yer. Haritadan aratınca zaten bulursunuz.
Benim görüpte bilgisini edindiğim
yerler bu şekildeydi. Aslında anlatılacak çok daha ufak detaylar var fakat yazının uzun olmaması ve sıkmamak adına eklemedim. Bunun dışında verebileceğim tavsiyeler. Şehirde tuvalet
sıkıntısı diğer Avrupa şehirleri gibi .Tren garının oradaki Burger King'i
yada Cannaregio bölgesinde kalan Mcdonald's ı kullanabilirsiniz. Oraları
ücretsizdi. Sorun ücretli olup olmaması değil çünkü ücretli bir tuvalette bulamıyorsunuz. İnternet kullanımı da bir o kadadr kolaylık sağlıyor. O yüzden bu noktalar iyi değerlendirilmeli.
Garın biraz arka tarafında kalan yerde serdik matları ve uyuduk. Sabah 4-5 gibi
polisin biri gelip bizden özür dileyerek burada uyuyamayacaığımız söyledi. Kibarlıkta üst noktalarda olan sıradan bir Avrupa şehri. Güvenlik konusunda da en iyi bulduğumuz şehir burasıydı. Yani sizde yatın dışarıda birşey olmuyor.
Buradaki 2 günümüzü bitirdikten sonra tren garına geri dönmüştük. Sabahın erken saatinde kalkınca da Mcdonld's ta tren saatini bekleyip kruvasan ve kahveli bir kahvaltı yaptık. Aklınızda bulunsun Avrupa şehirlerinde Mcdonald’s bence büyük bir nimet yaklaşık 2 euroya kahve ve kruvasan sizi gayet güzel tok tutuyor.
Buradaki 2 günümüzü bitirdikten sonra tren garına geri dönmüştük. Sabahın erken saatinde kalkınca da Mcdonld's ta tren saatini bekleyip kruvasan ve kahveli bir kahvaltı yaptık. Aklınızda bulunsun Avrupa şehirlerinde Mcdonald’s bence büyük bir nimet yaklaşık 2 euroya kahve ve kruvasan sizi gayet güzel tok tutuyor.
Benden şimdilik bu kadar. Gitmeyi düşünenler için umarım kafanızda bir fikir oluşturmuştur. Aklınıza takılan sorular olursa iletişim kısmından bana ulaşabilirsiniz.
Bir sonraki gezi yazısında görüşmek üzere.
Yorumlar
Yorum Gönder